Kalsedon Grubu (Chalcedony)
Gizli kristalli bir kuvars türü olan kalsedon nadiren saydam yapılı olarak görülür. Çoğunlukla yarı saydamdır. ‘Kadıköy taşı’ adıyla da bilinir. Kalsedon adı Anadolu kökenlidir. İstanbul şehrinin Kadıköy semti antik dönemde Khalkedonya olarak adlandırılıyordu. Taşın adı bu semtteki antik limandan gelmektedir. Kalsedon, takılarda, süs eşyalarında ve dekoratif eşya yapımında kullanılmaktadır. Kalsedon genellikle beyaz, gri, açık mavi ve sarımsı renklerde olur. Ancak kendi içinde rengine göre farklı isimler alan çeşitli kalsedon türleri de bulunmaktadır. Fizikçiler kalsedonun opalin suyunun alınmış hali olduğunu söyler. Bu nedenle kalsedonun en çok karıştırıldığı mineral adi opaldir. Opal, kuvarsın bir başka çeşididir. Kristal yapılı değildir. Kalsedondan daha düşük bir yoğunluğa sahip olduğundan daha hafiftir.
Gök mavisi renginde bir kalsedon türüdür. Koyu mavi olanları daha makbul olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde Eskişehir’de dünyaca ünlü mavi, mor ve pembe kalsedonlar çıkarılmaktadır.
Krisopras yarı saydam ve elma yeşili renginde bir kalsedon türüdür. Kalsedon çeşitleri arasında en değerliler arasında kabul edilmektedir. Rengini içinde bulunan nikel oksitten almaktadır. ‘Gözboncuğu’ adı da verilen krisoprasın daha açık renkli ve şeffaf bir türüne ‘praz’ adı verilmektedir. Praz’ın rengi, içindeki klorit minerallerinden kaynaklanmaktadır. Krisopras genellikle yeşil kuvars ile karıştırılmaktadır.
Rengi sarı, turuncu, kırmızı ve kahve tonlarına kadar değişiklik gösteren yarı saydam bir kalsedon çeşididir. Dünya üzerinde Sri Lanka’da yaygın olarak çıkartılmaktadır. Helenistik Yunan döneminde ve sonrasında Roma’da yüzük taşı ve mühür yapımında yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. Genellikle karnalin ile karıştırılan bir taştır. Taşın adının Manisa’nın Salihli ilçesi yakınlarında kurulmuş olan ilkçağ devleti Lidya’nın başkenti Sard şehrinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Sarduanın beyaz ve kahverengi damarlı olan çeşidi sardoniks (sardonyx) adı ile bilinmektedir.
Yarı saydam kırmızı ve kırmızıya yakın tonlarda bir kalsedon türüdür. Yabancı yayınlarda kızılcık renginde olduğu belirtilmektedir. Rengini içindeki demir oksitten almaktadır. Tunç çağından bu yana değerli takı taşı olarak kullanılmıştır. Roma döneminde mühür ve yüzük taşı yapımında değerlendirilmiştir. Çoğu kaynakta sard ve karnalin aynı taş gibi gösterilmekte ve birbiri yerine adlandırılmaktadır. Aradaki ayrımları gözle ayırt etmek uzmanlık işidir. Sard biraz daha koyu tonludur ve daha sert bir mineraldir.
Akik, Kalsedon çeşitleri arasında sık rastlanan kendi içinde farklı renkleri ve tipleri olan değerli bir taş çeşididir. Farklı renklerde karşımıza çıkmaktadır. Renk farklılığını yaratan içine karışmış minerallerdir. Genellikle beyaz, sütlü beyaz ve yeşil olmakla birlikte siyah, kahverengi, kırmızı ya da bu renklerin karışımından da meydana gelebilir. Suni olarak renklendirilebilmesi piyasada doğada bulunmayan renklerini de görmemize neden olmaktadır. Akiğin koyu kırmızı renkte olanı daha makbuldür. Eskiden çoğunlukla Yemen’den çıkartılan koyu kırmızı akikler, Osmanlı döneminde ‘Yemen Taşı’ olarak adlandırılıyordu Akik yuvarlak ve ince tabakalar halinde oluşmuş bir taştır. Tabakalar arasındaki farklılıklara göre farklı adlarla anılan akik çeşitleri bulunmaktadır. Doğada büyük kütleler halinde bulunan akik yumruları, dikine olarak plaka şeklinde kesildiğinde oluşum tabakaları, farklı tonları ve birbirini takip eden halkaları ile dekoratif bir görünüm sunar. Akiğin şeritli yapısı onu kalsedondan ayırmamız için önemli bir veridir. Çünkü kalsedonda akikte olduğu gibi şeritli yapı bulunmaz. Akik, takı taşı olarak yüzük, kolye, küpe gibi süs eşyalarının yanı sıra tespih, mühür gibi kullanım eşyalarının yapımında da kullanılmaktadır. Müslümanlarca nazar taşı olarak kabul edilen akik, Kızılderili toplumunda uğur taşları arasındadır.
Akik ve agat günümüzde aynı taşlar için kullanılan isimler olmakla birlikte bu adlandırma aslında gerçeği tam olarak yansıtmaz. Agat (Agate) ilk defa Sicilya’da Achate Irmağı kenarında bulunduğu için bu şekilde isimlendirilmiş bir akik türüdür. Özetle her agat bir akiktir ama her akik agat olarak adlandırılmamalıdır. Çünkü akik adlandırması daha geniş bir aileyi tanımlamaktadır. Agat, bazen opal de içeren şeritli bir kalsedon çeşididir. Şeritler çok renkli olabileceği gibi aynı rengin değişik tonları şeklinde de olabilir. Ankara’da Çubuk ilçesinde renkleri ve desenleri ile dikkati çeken agat yatakları bulunmaktadır. Türkiye’de Bilecik, Bursa, Çanakkale, Eskişehir, İstanbul ve Yozgat illerinde akik yatakları olduğu bilinmektedir. Akik/Agat çeşitleri arasında yaygın olarak rastlananları oniks, yosunlu agat, dendiritli agat, damarlı agat ve ateş agattır.
Genellikle siyah bazen de kahverengi olabilen düz renk ya da beyaz şeritli bir akik çeşididir. Yunanca’da ‘Onyks’ olarak kullanılan ve tırnak anlamına gelen bu kelime Türkçeye Oniks şeklinde girmiştir. Orta Çağ’da Türkler oniks taşının sara (epilepsi) hastalığına iyi geldiğine inanırlardı. Dilimizde oniks tanımlaması hem bir tür mermer için hem de kalsedon türlerinden yarı değerli bir taş olan akiğin bir çeşidi için kullanılmaktadır. Akik oniks, büyük ölçüde silisyum minerallerinden oluşan bir tür akik taşıdır. ‘Balgam taşı’ da denilen bu taş yuvarlak tabakalıdır. İç yapısı lifli ve hareli olan bir türü ‘kedigözü’ olarak adlandırılır ve takı taşı olarak kullanılır. Buradaki kedigözü, kedigözü kuvars ile ya da beril çeşitlerinden krizoberil (kedigözü) ile karıştırılmamalıdır.
Adını Yemen’de bir liman şehri olan Moha’dan alan bu taş, ‘Moha taşı’ adıyla da bilinmektedir. Yarı saydam yapıda yeşil ya da yeşil-beyaz tonlarında görülmektedir. En belirgin özelliği içinde koyu yeşil tonda oluşumların olmasıdır. Bazen bu oluşumlar yosuna benzetilmektedir. İngilizce ‘plume agate’ adı verilen başka bir biçiminde ise renk çeşitliliği fazladır. Ayrıca yosun şeklindeki oluşumlar üç boyutlu ve güzel görünümler yaratacak şekilde çok belirgindirler.
Genellikle mat bazen de yarı saydam biçimdedir. Kirli beyaz ya da krem zemin üzerinde ağaç ya da bitki biçimli oluşumlar bulundurması en karakteristik özelliğidir. Bu oluşumlar genellikle siyah, kahverengi ve yeşile yakın tonlarda olurlar. İçlerinde bazıları insanda bir tabloya bakıyor hissi uyandırabilir. Bu tür tablo gibi olanlarına ‘manzaralı agat’ adı verilmektedir.
Damarlı agat, taşın yüzeyi boyunca yatay olarak ve birbirine paralel şekilde uzanan damarlara sahip bir akik çeşididir. Renk çeşitliliği oldukça fazladır. Plaka kesim yapılmış taşlarda bu özellik güzel biçimde görünür. Bu tür agatlar özellikle takılarda yarattığı etkileyici görünüm nedeniyle tercih edilirler.
Ateş agat, opal taşına benzer biçimde yarı şeffaf ve yanardöner özellik gösteren bir akik çeşididir. İçerisinde kahverengi ve kırmızı tonlarda katmanlar dikkati çeker. Akiğin en değerli çeşitlerinden biridir. İçinde görünen ışıltılar insanda adeta taşın içinde ateş yanıyormuş hissini uyandırır. Taşta ne kadar çok ışıltı varsa o derece değerli kabul edilir. Ülkemizde koyu kırmızı akikler ‘Ateş akiği’ (Kornelyan Akik) şeklinde adlandırılmaktadır. (Ateş Agat ile karıştırılmamalı)
Kahverengi, gri ve siyah tonlarında doğada bol bulunan bir taştır. Bileşimi jasp ve opal karışımından oluşur. Kırıldığında keskin kenarlar oluşturur. Bu nedenle taş devri insanları tarafından taş balta, ok ucu ve mızrak ucu gibi kesici aletlerin yapımında ve hatta tarım aletlerinin yapımında kullanılmıştır. Bu tip örnekleri müzelerde görülebilir. Değerli taşlar arasında sayılmaz. Ülkemizde harman yerlerinde eskiden düvenin altına monte edilerek kullanılan taşlar çakmaktaşıdır. İki çakmak taşı birbirine hızlıca çarpılırsa kıvılcım çıkar. Bu özelliğinden dolayı eskiden fitil ateşlemede kullanılmıştır. Çakmaktaşı adlandırması da buradan gelmektedir. Gri veya çikolata renkli çakmaktaşlarına ‘menlit’ adı verilmektedir. Çakmaktaşının katışık ve daha çabuk kırılan bir çeşidi ise ‘cert’ adı ile bilinmektedir.
Donuk renkli bir kalsedon çeşididir. Genellikle sarı, kırmızı, kahverengi ve bu renklerin karışımı bir tondadır. Gri ve yeşil tonda olanları da bulunmaktadır. İçinde bir miktar kil bulunduran sileks (çakmaktaşı) olarak nitelenebilir. Bazen çizgili, dalgalı ya da lekeli yapıda olanlarına rastlanır. Adı benekli taş anlamında Latince kökenlidir. Çoğunlukla volkanik kütleler içinde büyük parçalar halinde bulunur. Rengi içindeki demir bileşenlerinden gelmektedir. Eski zamanlardan beri bilinen ve kullanılan bir taş olmuştur. Vazo, enfiye kutusu ve mühür yapımında kullanılmıştır.
Bir kalsedon-jasp türü olan kan taşı koyu yeşil tondadır. Mat yapılı olan taşın üzerinde küçük kırmızı benekler göze çarpmaktadır. Kırmızı benekler kan damlaları gibi durduğu için halk arasında taşa, kan taşı adı verilmiştir. Taşın temel yeşil rengi, attinolit ve seladonitin minerallerinin mikro oranlarda bileşiminden meydana gelmektedir. Küçük kırmızı noktalar ise taşın içindeki demir oksit minerallerinden kaynaklanmaktadır. Efsanelerde kan taşının sahibine görünmezlik yeteneği verdiğine inanılmıştır. Bazı insanlar kırmızı noktaların güneşten geldiğine inanmışlardır. Taşın asıl adı olan heliotrop kelimesi Yunanca ‘güneş çiçeği’ anlamına gelmektedir. Günümüzde kan taşı, takı ve küçük hediyelik heykeller yapımında kullanılmaktadır. Berberlerin kanamayı kesmek için kullandıkları ve ‘kan tası’ dedikleri taşın bu taşla bir ilgisi yoktur.
Mihenk taşı olarak genellikle siyah renkli bir jasp çeşidi kullanılır. Değerli taşlar arasında sayılmaz. Kuyumcularda altına benzeyen bir metalin altın olup olmadığını ortaya çıkartmak için ya da bir metaldeki altının saflığını ölçmek için eskiden kullanılmış bir taştır. Bunun için mihenk taşının üzerine bir miktar nitrik asit dökülür ve kontrol edilmek istenen metal sürtülür. Sürtülen metalin bıraktığı ize bakılarak altın olup olmadığı anlaşılır. Nitrik asit, altın dışındaki metalleri çözer. Buna göre metalin bıraktığı iz altın renginde ise (yani çözülüme olmamışsa) metal altındır. Eğer iz kırmızı ya da kahverengine dönüşürse veya tamamen yok olursa sürtülen metalde altın oranı az ya da hiç yoktur.
Yavuz İşçen / Ankara
Kasım 2011
e.mail: yavuziscen@gmail.com
www.cappadociaexplorer.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder